Kültürpark’ın koruma amaçlı imar planının hazırlanması için Büyükşehir bünyesinde meslek odaları temsilcilerinin katılımıyla kurulan komisyon çalışmaları hakkında bilgi veren Alpaslan, “Belediyeye envanter çalışması yapılması için talepte bulunduk. Ama hevesli değil gibiler; yol alamıyoruz” dedi.
İzmir’de son yıllarda en çok tartışılan konuların başında tarihi kültürpark ve bu alanda yapılan/yapılmayan çalışmalar geliyor. Son olarak Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürpark içerisinde bulunan ticari işletmeler için tahliye kararı alındı. Tahliyeler esnasında bir döneme damga vuran gazino ve restoranlardaki yıkım iddiaları Büyükşehir Belediyesi ile kentlileri karşı karşıya getirdi. Bunun üzerine Büyükşehir Belediyesi, kentin kültür ve sanat geçmişinde önemli bir yere sahip tarihsel mekanların aslına uygun bir şekilde restore edileceğini açıkladı. Ancak Kültürpark’ın nasıl planlanacağı hala tartışma konusu… Bu amaçla Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürpark’ın koruma amaçlı imar planının hazırlanması için bir komisyon kuruldu. Yaklaşık 4 ay önce kurulan komisyonda kentteki meslek odaları temsilcileri yer aldı. Çalışmalara ilişkin bilgi veren Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, sürecin oldukça yavaş ilerlediğini söyledi. “Verimsiz bir toplantı dizisinin içinde yer almak ne bize ne de kente bir şey kazandırmaz” diyen Alpaslan, “Belediyeye koruma amaçlı imar planı yapılabilmesi için öncelikle envanter çalışması yapılsın diye talepte bulunuyoruz. Ama pek hevesli değil gibiler. Yol alamıyoruz, çalışmalar verimli gitmiyor. Şimdiye kadar üç toplantı yapıldı ama hala başlangıç aşamasındayız. Meslek odaları olarak belki tavır değişikliğine gidebiliriz. Çünkü herkes huzursuz bu durumdan... Bir şey olmayacaksa çekilelim biz” ifadelerini kullandı.
KENTİN ENERJİSİ DAVALARDA HARCANMASIN
Oda yönetiminin en önemli görevlerinden birinin de ‘kent mücadelesi’ olduğunun altını çizen Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, “Çünkü sadece mimarlara değil kamuya karşı da bir sorumluluğumuz var. Biz her zaman şunu savunuyoruz… Planlama ve mevzuat çalışmaları olup bittikten sonra görmeyelim. Birlikte yapalım. Dolayısıyla kentin enerji ve zamanı davalarda harcanmasın. Geçen dönem belediye yetkilileri bu görüşe çok yakın değildi ama bu dönem daha yakın olduklarını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
BİRÇOK RİSKLİ YAPI VAR
Kentteki yapıların ciddi bir bölümünün deprem açısından risk taşıdığını dile getiren Alpaslan, şunları söyledi: “Ne yazık ki her kentimizde olduğu gibi İzmir’de de deprem açısından sağlıklı bir yapı stokumuz yok. Deprem belli aralıklarla devam eden bir doğa olayı. Yapabileceğimiz tek şey depreme hazırlıklı olmak. Özellikle 2000 yılından önce inşa edilmiş yapı stokumuz risk arz ediyor. Yapılması gereken bu risk altındaki yapıların depreme dayanıklı olup olmadığının analiz edilmesi. Depreme dayanıklı olmayanlar için iki seçenek var. Yıkılıp yeniden inşa edilebilir veya güçlendirilebilir. Ülke olarak mali kaynaklarımızı yanlış yerlere aktarıyoruz. Örneğin İzmir’de yapılmak istenen Körfez Tüp Geçit projesi… Maliyeti için çok yüksek rakamlar konuşuluyordu. Kaynakları ne işe yaracağını kimsenin anlamadığı, tartışmalı bir projeye aktarmak yerine kentsel dönüşüm ile ciddi sayıda yapıyı depreme dayanaklı hale getirebilirdik.”
RANTA DAYALI KENTSEL DÖNÜŞÜM!
Depreme karşı dayanıklı binalar inşa edebilmek için kentsel dönüşüm uygulamasının bir fırsat olduğunu hatırlatan Alpslan, “Kentsel dönüşüm ile depreme dayanıklı yapıları daha iyi bir şekilde inşa edebilirdik. Ama ekonomik boyutunu serbest piyasaya bıraktılar. Dönüşümün sağlanması için müteahhitin bölgeye girmesi gerekiyor. Ama müteahhit karı olacak ki girecek! Bu karı nereden çıkarabilir? İmar haklarını arttırarak! Bu son derece sağlıksız kentsel dönüşüm uygulamalarına neden oldu. Hemen hemen her projede 2-3 katlı alanlar yerine 10-12 katlı hatta bazen daha yüksek bloklara tıkılmış insanlarla karşılaşıyoruz. Deprem açısından belki dayanıklı olsa bile bir insanın diyelim ki 18. katta konutunun olması sağlıklı değil. Çünkü herhangi bir ölçek kavramı kalmıyor. Yüksek bloklardan oluşan bir çevrede, mahalle ve sağlıklı kentsel ilişkiden bahsedebilmek mümkün değil. Dolayısıyla kentsel dönüşüm devletin geri çekilmesi nedeniyle ranta dayalı bir yere gitti” diye konuştu.
SEVİYORUZ, ÖVÜYORUZ AMA…
Yeşil alan konusunda kentteki eksikliğe de dikkat çeken Alpaslan, şunları kaydetti: “İzmir ciddi şekilde yeşil alan eksikliği olan bir kent... Felaket bir yapılaşma var. Kenti çok seviyoruz ve her yerde övüyoruz ama aslında kentsel mekan ve yapılaşma konusunda Anadolu’daki birçok kentten gerideyiz. Tek yeşil alan, Kültürpark… Ayrıca hem ülke hem de İzmir açısından çok sayıda tarihi eserimizi kaybetmişiz. Örneğin Kordon’daki Osmanlı dokusu önce yangında sonra insan eliyle yok edilmiş. 1940’lı yıllarda Alsancak’ta nitelikli sayılabilecek bir 2-3 katlı yapılaşmalar oluşmuş. Ama onu da koruyamamışız. 1950’li yıllarda başlayan imar düzenlemeleri ile tüm Alsancak-Kordon dokusunu yok edilip bugünkü apartman dokusu yaratılmış. Avrupa kentlerine gittiğimizde hiçbirimiz AVM ya da kentin yeni yerlerini gezmiyoruz. Tarihi kent merkezlerini görmek istiyoruz. Tarihi çevre bilinci açısından iyi bir noktaya gittiğimizi düşünüyorum ama hala yeterli değil. Çünkü birçok tarihi eser gözümüzün önünde yıkılıp gidiyor. Özellikle Mithatpaşa, Basmane ve Buca’da...”
KÜLTÜRPARK’TA YOL ALAMIYORUZ
Alpaslan, “Kültürpark nasıl planlanmalı?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Aziz Kocaoğlu döneminden beri Kültürpark’ın koruma amaçlı imar planının biran önce hazırlanması gerektiğini söyledik. Ama Büyükşehir Belediyesi, imar planı hazırlanmadan bir proje ortaya koydu. Bir yerin koruma amaçlı imar planını hazırlamadan proje öneremezsiniz. Dolayısıyla yanlış bir sürece girilmişti. Meslek odaları ve duyarlı kentlilerin mücadelesi sayesinde süreç durduruldu ve Tunç Soyer ile birlikte yeni bir süreç başladı. Belediye bürokratları, mimarlar odası, şehir plancıları odası, peyzaj mimarları odası ve orman mühendisleri odası temsilcilerinin yer aldığı bir komisyon kuruldu. Böylelikle koruma amaçlı imar planının çalışmaları başlatıldı. Süreç devam ediyor ama artık birtakım eleştiriler sunmaya başladık belediye yönetimine. Çünkü yol alamıyoruz. Çalışmalar hızlı ve verimli gitmiyor. Belediyeye koruma amaçlı imar planı yapılabilmesi için öncelikle envanter çalışması yapılsın diye talepte bulunuyoruz. Ama pek hevesli değil gibiler. Yol alamıyoruz, çalışmalar verimli gitmiyor. Şimdiye kadar 3 toplantı yapıldı ama hala başlangıç aşamasındayız. Meslek odaları olarak belki bir tavır değişikliğine gidebiliriz. Çünkü herkes huzursuz bu durumdan... Bir şey olmayacaksa çekilelim biz. Verimsiz bir toplantı dizisinin içinde olmak ne bize ne kente bir şey kazandırmaz.”
MOLOZLARI TEMİZLİYORUZ DEDİLER
Kültürpark’taki yer alan işletmelerin tahliye sürecinde yaşanan yıkım tartışmalara ilişkin konuşan Alpaslan, “İşletmelerin tahliye edilmesi doğru bir karar. Yaşanan yıkım tartışmalarının ardından bölgeye giderek belediye yetkililerine, ‘Kültürpark’ta ne yapıyorsunuz?’ diye sorduk. ‘Kiracılar çıkarken kendi yaptıkları eklentileri yıkmışlar. Her yer moloz yığını halinde; onları temizliyoruz. Bir yer yıkmıyoruz’ dediler. Ne kadar güvenilir bilinmez... Gördüğümüz kadarıyla belediye tarafından yakın zamanda yıkılmış özgün bir yer yok ama kiracıların geçmiş yıllarda yapılara ne kadar zarar verdiklerine dair araştırma yapmak lazım. Bu yapılar şu an iklim etkilerine ve kötü niyetli kişilerin verebileceği zararlara çok açık. Dolayısıyla iyi korunması gerekiyor. Hemen restorasyon projeleri üretilip başlanmalı ama tamamlanması zaman alacaktır” dedi.
HER SENE BİR GÖKDELENİ TARTIŞIYORUZ
Alpaslan, ‘Gökdelen tartışmaları ekseninde İzmir mimarı açıdan ne durumda ve nereye doğru gidiyor?’ sorusuna ise öyle yanıt verdi: “Yüksek binalar, altyapıya ciddi yük getirir, trafik sıkıntısı artar. Yaz aylarında yansıma ile çevrelerinin daha çok ısınmasına neden olurlarken, kış aylarında ise rüzgar girdapları veya gölge nedeniyle daha soğumasına yol açarlar. Yüksek yapılar için dikkatli bir şekilde alan seçilmesi gerekiyor. 2000’li yılların başında yüksek yapılar için liman arkası ile Bayraklı bölgesini planlayalım ve orayla sınırlı kalsın denildi. Ama Bayraklı bölgesinin altyapısını yüksek yapılara uygun şekilde geliştiremediler. Ayrıca yüksek yapıların o bölgenin dışına yayılmasını engelleyemediler. Bugün Bornova’da otogarın yanında da yüksek yapı yapılıyor, Karşıyaka’da, Konak’ta da… Madem orayı belirledik, buraları neden konuşuyoruz! Ama ne yazık ki her yıl yeni bir yerde yüksek yapı tartışmasının içinde buluyoruz kendimizi. Konak’ta yüksek yapı olmaz. Çünkü buna göre planlanmadı. Oraya yüksek yapı koyduğunuz anda soruna yol açacaktır. İzmir’in bir silüet meselesi de var. Örneğin Atina’da Akropolis ne ise, İzmir’de Kadifekale odur. Atina’da Akropolis ile yarışacak yüksek yapı inşa edemezsiniz. Ama bizde bu hassasiyet yok; birkaç yıl önce Basmane çukurunda yapılmak istenen gökdeleni tartışıyorduk. Hilton ve Alsancak’taki diğer yüksek yapıların da silüete zarar verdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Pasaport bölgesinde yapılmak istenen gökdelen de kentin silüete zarar verecek” ifadelerini kullandı.
BAŞTA HİLTON OLMAK ÜZERE…
“İzmir’de yanlış olan her şey bakanlıktan biliniyor” diyen Alparslan sözlerini şöyle sürdürdü: “İzmir’de böyle bir yanlış algı var… Beğenmediğimiz her şeye yönelik olarak kesin bakanlıktan onay almıştır düşüncesi hakim. Hayır, böyle değil! Ne yazık ki bakanlıktan kaynaklı da olabiliyor yerel idarelerden de… Bu kente yapılmış çok fazla sayıda ihanet var. İlk sırada erken Cumhuriyet dönemindeki dokunun korunamaması geliyor. Sadece Kordon’da değil Alsancak kent merkezinde 2-3 katlı yapıların korunamayıp apartmanlaşmaya teslim olunması ciddi hatalardan bir tanesi. Biraz daha yakın zamana gelecek olursak 90’lı yıllarda Basmane çukurunun yüksek imar hatları donatılarak özelleştirilmesi ve hala çözemediğimiz bir sorun haline getirilmesi. Kent merkezine yüksek yapı izni verilmesi; Hilton başta olmak üzere… Keza yine Ege Palas, hukuksuz olduğu mahkemece kanıtlanmış bir yapı. Kordon’un ucuna doğru olan diğer yüksek yapılar da İzmir’e ihanettir. Kısa vadede çözüm üretmek kolay değil. Ama bundan sonrası için iyi planlama yapalım ve planları sürekli delmeye çalışmayalım yeter.”
YÜKSEKLİK SINIRI GETİRİLMELİ
Kent silüetlerinin korunabilmesi için imar planlarına yükseklik sınırı getirilmesi gerektiğini ifade eden Alpaslan, “İmar planlarında, maksimum yükseklik serbest diye bir alışkanlık oluştu. Eskiden örneğin bu adanın yapı yüksekliği mesela 24 metre, bunu geçemezsin denilerek limitler konulurdu. Şimdi ise yakın dönem planlama anlayışında yapı yüksekliğini serbest bırakan plan kararları oluşmaya başladı. Planda yükseklik sınırı getirilmiyor, istediğin kadar yüksel diyor. Bunun şöyle bir negatif etkisi var; kentin silüeti yatırımcının insafına bırakıyorsunuz. Tarihi kent ve yakınlarında yükseklik serbest diye bir şeyi kabul edilemez. Bunun imar planlarından kaldırılacağı söyleniyor. Dilerim öyle olur. Çünkü kent silüetlerini en çok bozan şeylerden biri bu. Aksi takdirde her taraftan böyle yatırımcının ne kadar parası varsa o kadar yükselen kütleler görüyorsunuz. Dolayısıyla kentin estetiğini yatırımcıların insafına bırakıyorsunuz” dedi.
MİMARİ PROJELERE TEKNİKERLER BAKIYOR
45. Olağan Genel Kurulu bu hafta sonu yapılacak olan Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nde, H. İbrahim Alpaslan, Çağdaş Demokrat Mimarlar Grubu’yla başkanlığa üçüncü kez adaylığını koydu. Seçimi kazanırsa yeni dönemde ağırlıklı olarak mimar istihdamına yönelik prejeleri hayata geçireceklerini belirten Alpaslan, “Ülkemizde 130’un üzerinde mimarlık fakültesi ve 30 bin civarında öğrenci var. Avrupa ülkelerindeki mimarlık fakültelerinin toplamından daha fazla fakülte var ülkemizde. Bu gençlerin hepsi nasıl iş bulacak? Çoğu nitelikli eğitim veremiyor, eğitim kadroları çok zayıf. Apartman katlarında üniversite açılmaya başladı. Ege Üniversitesi, mimarlık fakültesi açmak üzere girişimde bulunmak istedi ve odamızdan görüş aldı. Fakat, ‘Açmayın’ dedik. Çünkü İzmir’de şu an 6 tane mimarlık fakültesi var. Bu sayı bile çok fazla hatta bazılarında verilen eğitim nitelik olarak arttırılmalı. Özellikle kamu kuruluşlarında mimar istihdamını arttırmayı hedefliyoruz. Birçok belediyede mimar sayısı çok az. Mimarı projelere teknikerlerin baktığı belediyeler var. Ücretsiz kurslarla işsiz meslektaşlarımızın hem donanımlarını arttırmayı hem de dayanışma ruhunu oluşturmayı düşünüyoruz. Bir yandan da kent suçlarına karşı verdiğimiz mücadeleyi devam ettirmek istiyoruz. Bu bizim asli görevlerimizden…” açıklamasında bulundu.
İlk Ses Gazetesi / ÇAĞLA GENİŞ
İzmir’de son yıllarda en çok tartışılan konuların başında tarihi kültürpark ve bu alanda yapılan/yapılmayan çalışmalar geliyor. Son olarak Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürpark içerisinde bulunan ticari işletmeler için tahliye kararı alındı. Tahliyeler esnasında bir döneme damga vuran gazino ve restoranlardaki yıkım iddiaları Büyükşehir Belediyesi ile kentlileri karşı karşıya getirdi. Bunun üzerine Büyükşehir Belediyesi, kentin kültür ve sanat geçmişinde önemli bir yere sahip tarihsel mekanların aslına uygun bir şekilde restore edileceğini açıkladı. Ancak Kültürpark’ın nasıl planlanacağı hala tartışma konusu… Bu amaçla Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürpark’ın koruma amaçlı imar planının hazırlanması için bir komisyon kuruldu. Yaklaşık 4 ay önce kurulan komisyonda kentteki meslek odaları temsilcileri yer aldı. Çalışmalara ilişkin bilgi veren Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, sürecin oldukça yavaş ilerlediğini söyledi. “Verimsiz bir toplantı dizisinin içinde yer almak ne bize ne de kente bir şey kazandırmaz” diyen Alpaslan, “Belediyeye koruma amaçlı imar planı yapılabilmesi için öncelikle envanter çalışması yapılsın diye talepte bulunuyoruz. Ama pek hevesli değil gibiler. Yol alamıyoruz, çalışmalar verimli gitmiyor. Şimdiye kadar üç toplantı yapıldı ama hala başlangıç aşamasındayız. Meslek odaları olarak belki tavır değişikliğine gidebiliriz. Çünkü herkes huzursuz bu durumdan... Bir şey olmayacaksa çekilelim biz” ifadelerini kullandı.
KENTİN ENERJİSİ DAVALARDA HARCANMASIN
Oda yönetiminin en önemli görevlerinden birinin de ‘kent mücadelesi’ olduğunun altını çizen Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, “Çünkü sadece mimarlara değil kamuya karşı da bir sorumluluğumuz var. Biz her zaman şunu savunuyoruz… Planlama ve mevzuat çalışmaları olup bittikten sonra görmeyelim. Birlikte yapalım. Dolayısıyla kentin enerji ve zamanı davalarda harcanmasın. Geçen dönem belediye yetkilileri bu görüşe çok yakın değildi ama bu dönem daha yakın olduklarını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
BİRÇOK RİSKLİ YAPI VAR
Kentteki yapıların ciddi bir bölümünün deprem açısından risk taşıdığını dile getiren Alpaslan, şunları söyledi: “Ne yazık ki her kentimizde olduğu gibi İzmir’de de deprem açısından sağlıklı bir yapı stokumuz yok. Deprem belli aralıklarla devam eden bir doğa olayı. Yapabileceğimiz tek şey depreme hazırlıklı olmak. Özellikle 2000 yılından önce inşa edilmiş yapı stokumuz risk arz ediyor. Yapılması gereken bu risk altındaki yapıların depreme dayanıklı olup olmadığının analiz edilmesi. Depreme dayanıklı olmayanlar için iki seçenek var. Yıkılıp yeniden inşa edilebilir veya güçlendirilebilir. Ülke olarak mali kaynaklarımızı yanlış yerlere aktarıyoruz. Örneğin İzmir’de yapılmak istenen Körfez Tüp Geçit projesi… Maliyeti için çok yüksek rakamlar konuşuluyordu. Kaynakları ne işe yaracağını kimsenin anlamadığı, tartışmalı bir projeye aktarmak yerine kentsel dönüşüm ile ciddi sayıda yapıyı depreme dayanaklı hale getirebilirdik.”
RANTA DAYALI KENTSEL DÖNÜŞÜM!
Depreme karşı dayanıklı binalar inşa edebilmek için kentsel dönüşüm uygulamasının bir fırsat olduğunu hatırlatan Alpslan, “Kentsel dönüşüm ile depreme dayanıklı yapıları daha iyi bir şekilde inşa edebilirdik. Ama ekonomik boyutunu serbest piyasaya bıraktılar. Dönüşümün sağlanması için müteahhitin bölgeye girmesi gerekiyor. Ama müteahhit karı olacak ki girecek! Bu karı nereden çıkarabilir? İmar haklarını arttırarak! Bu son derece sağlıksız kentsel dönüşüm uygulamalarına neden oldu. Hemen hemen her projede 2-3 katlı alanlar yerine 10-12 katlı hatta bazen daha yüksek bloklara tıkılmış insanlarla karşılaşıyoruz. Deprem açısından belki dayanıklı olsa bile bir insanın diyelim ki 18. katta konutunun olması sağlıklı değil. Çünkü herhangi bir ölçek kavramı kalmıyor. Yüksek bloklardan oluşan bir çevrede, mahalle ve sağlıklı kentsel ilişkiden bahsedebilmek mümkün değil. Dolayısıyla kentsel dönüşüm devletin geri çekilmesi nedeniyle ranta dayalı bir yere gitti” diye konuştu.
SEVİYORUZ, ÖVÜYORUZ AMA…
Yeşil alan konusunda kentteki eksikliğe de dikkat çeken Alpaslan, şunları kaydetti: “İzmir ciddi şekilde yeşil alan eksikliği olan bir kent... Felaket bir yapılaşma var. Kenti çok seviyoruz ve her yerde övüyoruz ama aslında kentsel mekan ve yapılaşma konusunda Anadolu’daki birçok kentten gerideyiz. Tek yeşil alan, Kültürpark… Ayrıca hem ülke hem de İzmir açısından çok sayıda tarihi eserimizi kaybetmişiz. Örneğin Kordon’daki Osmanlı dokusu önce yangında sonra insan eliyle yok edilmiş. 1940’lı yıllarda Alsancak’ta nitelikli sayılabilecek bir 2-3 katlı yapılaşmalar oluşmuş. Ama onu da koruyamamışız. 1950’li yıllarda başlayan imar düzenlemeleri ile tüm Alsancak-Kordon dokusunu yok edilip bugünkü apartman dokusu yaratılmış. Avrupa kentlerine gittiğimizde hiçbirimiz AVM ya da kentin yeni yerlerini gezmiyoruz. Tarihi kent merkezlerini görmek istiyoruz. Tarihi çevre bilinci açısından iyi bir noktaya gittiğimizi düşünüyorum ama hala yeterli değil. Çünkü birçok tarihi eser gözümüzün önünde yıkılıp gidiyor. Özellikle Mithatpaşa, Basmane ve Buca’da...”
KÜLTÜRPARK’TA YOL ALAMIYORUZ
Alpaslan, “Kültürpark nasıl planlanmalı?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Aziz Kocaoğlu döneminden beri Kültürpark’ın koruma amaçlı imar planının biran önce hazırlanması gerektiğini söyledik. Ama Büyükşehir Belediyesi, imar planı hazırlanmadan bir proje ortaya koydu. Bir yerin koruma amaçlı imar planını hazırlamadan proje öneremezsiniz. Dolayısıyla yanlış bir sürece girilmişti. Meslek odaları ve duyarlı kentlilerin mücadelesi sayesinde süreç durduruldu ve Tunç Soyer ile birlikte yeni bir süreç başladı. Belediye bürokratları, mimarlar odası, şehir plancıları odası, peyzaj mimarları odası ve orman mühendisleri odası temsilcilerinin yer aldığı bir komisyon kuruldu. Böylelikle koruma amaçlı imar planının çalışmaları başlatıldı. Süreç devam ediyor ama artık birtakım eleştiriler sunmaya başladık belediye yönetimine. Çünkü yol alamıyoruz. Çalışmalar hızlı ve verimli gitmiyor. Belediyeye koruma amaçlı imar planı yapılabilmesi için öncelikle envanter çalışması yapılsın diye talepte bulunuyoruz. Ama pek hevesli değil gibiler. Yol alamıyoruz, çalışmalar verimli gitmiyor. Şimdiye kadar 3 toplantı yapıldı ama hala başlangıç aşamasındayız. Meslek odaları olarak belki bir tavır değişikliğine gidebiliriz. Çünkü herkes huzursuz bu durumdan... Bir şey olmayacaksa çekilelim biz. Verimsiz bir toplantı dizisinin içinde olmak ne bize ne kente bir şey kazandırmaz.”
MOLOZLARI TEMİZLİYORUZ DEDİLER
Kültürpark’taki yer alan işletmelerin tahliye sürecinde yaşanan yıkım tartışmalara ilişkin konuşan Alpaslan, “İşletmelerin tahliye edilmesi doğru bir karar. Yaşanan yıkım tartışmalarının ardından bölgeye giderek belediye yetkililerine, ‘Kültürpark’ta ne yapıyorsunuz?’ diye sorduk. ‘Kiracılar çıkarken kendi yaptıkları eklentileri yıkmışlar. Her yer moloz yığını halinde; onları temizliyoruz. Bir yer yıkmıyoruz’ dediler. Ne kadar güvenilir bilinmez... Gördüğümüz kadarıyla belediye tarafından yakın zamanda yıkılmış özgün bir yer yok ama kiracıların geçmiş yıllarda yapılara ne kadar zarar verdiklerine dair araştırma yapmak lazım. Bu yapılar şu an iklim etkilerine ve kötü niyetli kişilerin verebileceği zararlara çok açık. Dolayısıyla iyi korunması gerekiyor. Hemen restorasyon projeleri üretilip başlanmalı ama tamamlanması zaman alacaktır” dedi.
HER SENE BİR GÖKDELENİ TARTIŞIYORUZ
Alpaslan, ‘Gökdelen tartışmaları ekseninde İzmir mimarı açıdan ne durumda ve nereye doğru gidiyor?’ sorusuna ise öyle yanıt verdi: “Yüksek binalar, altyapıya ciddi yük getirir, trafik sıkıntısı artar. Yaz aylarında yansıma ile çevrelerinin daha çok ısınmasına neden olurlarken, kış aylarında ise rüzgar girdapları veya gölge nedeniyle daha soğumasına yol açarlar. Yüksek yapılar için dikkatli bir şekilde alan seçilmesi gerekiyor. 2000’li yılların başında yüksek yapılar için liman arkası ile Bayraklı bölgesini planlayalım ve orayla sınırlı kalsın denildi. Ama Bayraklı bölgesinin altyapısını yüksek yapılara uygun şekilde geliştiremediler. Ayrıca yüksek yapıların o bölgenin dışına yayılmasını engelleyemediler. Bugün Bornova’da otogarın yanında da yüksek yapı yapılıyor, Karşıyaka’da, Konak’ta da… Madem orayı belirledik, buraları neden konuşuyoruz! Ama ne yazık ki her yıl yeni bir yerde yüksek yapı tartışmasının içinde buluyoruz kendimizi. Konak’ta yüksek yapı olmaz. Çünkü buna göre planlanmadı. Oraya yüksek yapı koyduğunuz anda soruna yol açacaktır. İzmir’in bir silüet meselesi de var. Örneğin Atina’da Akropolis ne ise, İzmir’de Kadifekale odur. Atina’da Akropolis ile yarışacak yüksek yapı inşa edemezsiniz. Ama bizde bu hassasiyet yok; birkaç yıl önce Basmane çukurunda yapılmak istenen gökdeleni tartışıyorduk. Hilton ve Alsancak’taki diğer yüksek yapıların da silüete zarar verdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Pasaport bölgesinde yapılmak istenen gökdelen de kentin silüete zarar verecek” ifadelerini kullandı.
BAŞTA HİLTON OLMAK ÜZERE…
“İzmir’de yanlış olan her şey bakanlıktan biliniyor” diyen Alparslan sözlerini şöyle sürdürdü: “İzmir’de böyle bir yanlış algı var… Beğenmediğimiz her şeye yönelik olarak kesin bakanlıktan onay almıştır düşüncesi hakim. Hayır, böyle değil! Ne yazık ki bakanlıktan kaynaklı da olabiliyor yerel idarelerden de… Bu kente yapılmış çok fazla sayıda ihanet var. İlk sırada erken Cumhuriyet dönemindeki dokunun korunamaması geliyor. Sadece Kordon’da değil Alsancak kent merkezinde 2-3 katlı yapıların korunamayıp apartmanlaşmaya teslim olunması ciddi hatalardan bir tanesi. Biraz daha yakın zamana gelecek olursak 90’lı yıllarda Basmane çukurunun yüksek imar hatları donatılarak özelleştirilmesi ve hala çözemediğimiz bir sorun haline getirilmesi. Kent merkezine yüksek yapı izni verilmesi; Hilton başta olmak üzere… Keza yine Ege Palas, hukuksuz olduğu mahkemece kanıtlanmış bir yapı. Kordon’un ucuna doğru olan diğer yüksek yapılar da İzmir’e ihanettir. Kısa vadede çözüm üretmek kolay değil. Ama bundan sonrası için iyi planlama yapalım ve planları sürekli delmeye çalışmayalım yeter.”
YÜKSEKLİK SINIRI GETİRİLMELİ
Kent silüetlerinin korunabilmesi için imar planlarına yükseklik sınırı getirilmesi gerektiğini ifade eden Alpaslan, “İmar planlarında, maksimum yükseklik serbest diye bir alışkanlık oluştu. Eskiden örneğin bu adanın yapı yüksekliği mesela 24 metre, bunu geçemezsin denilerek limitler konulurdu. Şimdi ise yakın dönem planlama anlayışında yapı yüksekliğini serbest bırakan plan kararları oluşmaya başladı. Planda yükseklik sınırı getirilmiyor, istediğin kadar yüksel diyor. Bunun şöyle bir negatif etkisi var; kentin silüeti yatırımcının insafına bırakıyorsunuz. Tarihi kent ve yakınlarında yükseklik serbest diye bir şeyi kabul edilemez. Bunun imar planlarından kaldırılacağı söyleniyor. Dilerim öyle olur. Çünkü kent silüetlerini en çok bozan şeylerden biri bu. Aksi takdirde her taraftan böyle yatırımcının ne kadar parası varsa o kadar yükselen kütleler görüyorsunuz. Dolayısıyla kentin estetiğini yatırımcıların insafına bırakıyorsunuz” dedi.
MİMARİ PROJELERE TEKNİKERLER BAKIYOR
45. Olağan Genel Kurulu bu hafta sonu yapılacak olan Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nde, H. İbrahim Alpaslan, Çağdaş Demokrat Mimarlar Grubu’yla başkanlığa üçüncü kez adaylığını koydu. Seçimi kazanırsa yeni dönemde ağırlıklı olarak mimar istihdamına yönelik prejeleri hayata geçireceklerini belirten Alpaslan, “Ülkemizde 130’un üzerinde mimarlık fakültesi ve 30 bin civarında öğrenci var. Avrupa ülkelerindeki mimarlık fakültelerinin toplamından daha fazla fakülte var ülkemizde. Bu gençlerin hepsi nasıl iş bulacak? Çoğu nitelikli eğitim veremiyor, eğitim kadroları çok zayıf. Apartman katlarında üniversite açılmaya başladı. Ege Üniversitesi, mimarlık fakültesi açmak üzere girişimde bulunmak istedi ve odamızdan görüş aldı. Fakat, ‘Açmayın’ dedik. Çünkü İzmir’de şu an 6 tane mimarlık fakültesi var. Bu sayı bile çok fazla hatta bazılarında verilen eğitim nitelik olarak arttırılmalı. Özellikle kamu kuruluşlarında mimar istihdamını arttırmayı hedefliyoruz. Birçok belediyede mimar sayısı çok az. Mimarı projelere teknikerlerin baktığı belediyeler var. Ücretsiz kurslarla işsiz meslektaşlarımızın hem donanımlarını arttırmayı hem de dayanışma ruhunu oluşturmayı düşünüyoruz. Bir yandan da kent suçlarına karşı verdiğimiz mücadeleyi devam ettirmek istiyoruz. Bu bizim asli görevlerimizden…” açıklamasında bulundu.
İlk Ses Gazetesi / ÇAĞLA GENİŞ