Dünden kalanlarda bugün yazı dizimizin ilkinde iktidar cephesine bakarak bir analiz yapmaya çalışmıştık. 2. Bölümde de biraz muhalefete bakmak gerekir diye düşünüyorum. Şunu unutmamak gerekir ki yüzde 40, hiç de azımsanmayacak nitelikte bir muhalefet cephesidir. Elbette demokrasiler tüm vurguyu muhalefete yapar ve elbette yarının iktidarı bugünün muhalifleridir.
Muhalefeti de bu yazımızda hem bir bütün hem de ayrışık şekilde inceleyeceğiz. 2018 seçimlerinin bana göre en çarpıcı sonucu, AKP ve MHP arasındaki fikri yakınlaşmaya ek olarak mekânsal yakınlaşmadır. AKP’nin birinci sırada olduğu ilçelerde MHP Türkiye ortalamasını aşan bir konumda yer almıştır. Özellikle de bunu İç Anadolu’daki seçmende görmek mümkün. Oysa Kasım 2015 seçimlerinde daha iki buçuk yıl önce aralarında tersine bir ilişki söz konusuydu. İki partinin biraz üstün olduğu yerde ya biri barınamıyor ya da zorlukla kendine yer edinebiliyordu. Yani kasım 2015 seçimlerinde AKP’nin birinci sırada olduğu ilçelerin yüzde 40’ında ortalama üstü oy alan MHP Haziran 2018’de yine aynı nitelikteki yerlerde bu defa yüzde 63’ü yakaladı. Aynı zamanda da MHP’nin birinci sırada olduğu ilçelerde de AKP Türkiye ortalamasını aşan bir duruma erişti. Dolayısıyla mekânsal anlamda da yakınlaşan AKP ve MHP kardeş partilere dönüşmüş oldu. Bu sonuçları 2000’ler ve 1990’lar Türkiye’sine bağlayacak bazı sonuçlar elde etmek de mümkün.
Muhalefet cephesinde HDP’deki sonuçlar bir defa daha göstermiştir ki HDP tam anlamıyla bir bölge partisidir. Mekânsal tabanı değişmiyor, daha önce üstün olduğu bölgelerde yine üstün. Zayıf olduğu yerlerde de yine pek bir varlık göstermiyor. Bir de HDP’nin üstün olduğu bölgelere başka hiçbir partinin girememesi söz konusu. Bunu sadece bazı noktalarda AKP kırabiliyordu. Bu yalnızlaşma sadece coğrafi olarak değil tabi, örneğin mecliste Türkiye’de ev hapsinde tutulan rahip Brunson’a tepki olarak ABD’nin uygulamaya giriştiği yaptırımları kınamak için mecliste grubu olan partiler ortak bir metin yayımlıyor. HDP’ye çağrı yapılmıyor. HDP’ lilerin de bir bölümü dışında pek kimse de önemsemiş görünmüyor bu durumu. CHP açısından baktığımızda da aslında HDP için söylenenlerin önemli bir kısmı CHP için de geçerli durumda. CHP de belli bir bölgede yaşayan, elbette HDP ile kıyaslanmayacak şekilde daha geniş bir kesim için çok şey söyleyen, ifade eden bir anlam taşırken, partinin yüksek oy aldığı yerler uzun süre değişmezken, Anadolu bozkırına oylarını serpiştiremiyor. Bu da CHP’ yi mekânsal olarak kısıtlanmış bir duruma getiriyor.
Oyunu arttırmayı hedefleyen siyasi oluşumlar için, iki seçenek vardır. Ya bulunduğu yerde oy oranını daha da arttıracak, ya da yeni coğrafyalara, oy alamadığı yerlere de açılacak. Bu ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda. Yeni yerlere açılmak demek yeni bir siyaset dili bulmak demektir. CHP bunu bir bakıma yapıyor. Ancak kendi mahallesi dışında oy almaya çalışmasını uzun uzun tartışıp analiz etmeli ve yerel seçimde aday belirleme stratejisinde de bu argümanları kullanmalıdır. MHP ise kesinlikle 24 Haziran seçimlerinin en büyük sürprizi, İYİ Parti’den sonra tekrar ayağa kalkması zor görünen MHP’ nin iyimser tahminleri bile aşan oy oranına erişmesi ile çok fazla hükmü olmayan bir meclise iktidar ortağı olmayı başarabildi. 24 Haziran seçimlerine baktığımızda görüyoruz ki MHP de 2000’lerde görünen ‘go West’ hareketi sağın iki kesiminin bir araya getirilmesi ile başarıldı. İç Ege ve Güneybatı Anadolu Bölgesi’nde konumlanan merkez sağ kesim ile İç Anadolu Bölgesi’nde ülkücü kesim. MHP’nin 2000’lerde bir araya getirildiği iki kesimden ülkücüler, geçmişte İslamcı sağ olarak adlandırdığımız Fazilet Refah Parti ile bir arada olabiliyordu. Bu kesim AKP ile yakınlaşma içinde. İyi parti ise, MHP’ den kopan tedirgin merkez sağ kesimi topladı. Biraz da belli ki CHP’ ye oy veren kesimden oy aldı. Bunlardan da tam Türkiye’nin batısında olan kitlelerdi. İyi Parti’nin 2018 oy haritası 1991 seçimlerinin Doğru yol Partsi’nin oy haritası ile neredeyse bire bir aynı. (Bursa ve Balıkesir dışında) bu da şunu göstermiştir ki, merkez sağ seçmen Türkiye de bir arayış içindedir.
Siyasette yakın zamanda oluşacak mücadele ise büyük ihtimalle merkez sağ seçmen üzerine olacaktır diye düşünüyorum. Onca uğraştan sonra Türkiye aslında 1990’ların coğrafyasına, siyasi haritasına geri döndü. Tabi Türkiye bu kez yepyeni siyasi aktörler yeni küresel koşullar, yeni sınıfsal dengeler ile.